20 Şubat 2008 Çarşamba

Mumbai - Goa (12-20 Şubat 2008)

2-3 yıl kadar önce Nasuh Mahruki’nin “Asya yolları, Himalayalar ve Ötesi” kitabini okuyordum, kara yoluyla İstanbul’dan Yeni Delhi’ye varan yolculuğunu anlatıyordu, çok etkilenmiş, hoşuma giden sözlerin altını çizerek, nerelerden geçtiğini, nerelerde kaldığını not ederek okumuştum kitabi. Tam o sıralarda Nasuh Mahruki bir seminer için İzmir’e gelmişti. Seminerden sonra ayaküstü 1-2 dakika sohbet etme imkanı bulup, kitabından çok etkilenip oralara gitmek istediğimden bahsetmiştim. “Motosikletin var mi? ”diye sormuş, yollarda bir çok seyyahın olduğunu, hiçbir şekilde çekinmeden yola düşmem gerektiğini söylemişti..

Gecenin bir vakti gelen bir telefonla “hadi Van’a gidiyoruz! ” ya da "şuraya biletim var hazırlan !" gibisinden teklifler getiren arkadaşlarım olsun istemişimdir hep.

Saat geceyarisini geciyordu Nitsa’yı aradığımda, "uyanık mısın sana ciddi bir teklifim var" diye başlamıştım konuşmaya..Haftaya salı günü Bombay uçağı için 2 tane çok ucuz bilet var, ne dersin ??

Herşey böyle başladı..

İstanbul-Bombay uçağı boştu, yayılıp yattık. Saat sabaha karşı 4 gibi Bombay’a indik, ya o günü Bombay’da geçirip akşamına Goa için trene binecektik ya da uçakla devam edip Goa ya varacaktık. Saat 06:40 uçağına yer bulabilip yetişebildiğimizden 3600 rupiye Bombay- Goa uçak bileti aldık. Ucuza kapatmıştık çünkü biz bileti aldıktan sonra, sırada bekleyen hemen bizden sonraki israillilere 6000 kusur rupi fiyat çektiler uçuş için, onlar da almadılar doğal olarak.Havaalanına girişte korkunç bir sıra vardı güvenlik araması yüzünden.



































Her Çarşamba kurulan Flea market’i (bit pazari) görmek istediğimizden ilk gün Anjuna’da kalmayı uygun gördük. Goa havaalanından Anjuna’ya taksiyle vardık. Anjuna'ya gidene kadarki ilk trafik deneyimimiz inanılmazdı, daracık bir yol ve gidiş geliş, yolda şerit merit yok, kimse sinyal minyal vermiyor keza her arabanın arkasında şöyle bir ibare var :

STOP SIGNAL
HORN PLEASE OK
















Yani sinyal minyal vermekle uğraşma ne yapmak istiyorsan korna çal. Karşıdan araba gelmesine rağmen önümüzdeki arabaları milimetrik sağlamalar, yola çıkan inekler arasında slalom, kamyonlar.. Hindistan'a hoşgeldim !

Anjuna'ya sağlam vardık. Hava sıcak 30-35 derece. Çıkardım ayakkabıları sandaletlerimi giydim. Çıktım bir yürüyüşe, etraf pislik içinde çöpler inek dışkıları falan sinekler uçuşuyor her yerde. Dolaşırken ayağımı sinek mi arı mı kestiremediğim bir böcek ısırdı canımı acıtarak. Al başına belayı dedim kendi kendime, neyse ki sinek ısırığı kadar bir şişme yaptı sadece.













Günü kalacak yer aramakla, hint mutfağıyla (özellikle ananas suyu ve veg biryani ile) tanışmakla geçirdik. Deniz girilecek gibi değildi pek çamurlu idi.

















































Anjuna'daki flea market, turistler için kurulan her türlü alternatif renk ve çeşitte ürünün sergilendiği devasa büyüklükte bir pazar. Pazarda alternatif t-shirtler, salaş gömlekler salaş pantolonlar, envai çeşit takılar, tütsüler, kumaşlar, uyuşturucu nargileleri gibi şeyler satıyorlardı.Burada herşey pazarlığa tabi çünkü turist kazıklamak esas hedef !













Plajda yürürken meyve, incik boncuk satanların dışında en ilginci, kulağımı temizlemek isteyen adamlar oldu. Elinde 2 tane demirden incecik şiş, kulağıma doğru bakıp kulağımın temizlenmesi gerektiği konusunda beni ikna etmeye çalıştılar. Hepsinden hızlıca uzaklaştım.

Pazarı gezdikten ve alışveriş yaptıktan sonra, canlı müzik icra edilen bir cafeye oturduk Nitsa ile. Müzisyenler çok sağlam çalıyorlardı ve pek bir uçmuş idiler, sahnenin önünde oturan biri 2-3 şarkıda bir müzisyenlere 1-2 fırt daha çektirip yerine dönüyordu, oturduğumuz yerde çılgın danslar icra edenler vardı.




















Anjuna'da ve genel olarak Goa'da kaldığımız yerlerde çok karga vardı, çok gürültü çıkarıyorlardı.
Plajlarda köpekler ve inekler kol geziyordu. Palmiyeler, hindistancevizi ağaçları çok görkemli idi.

Ertesi günü ayrılmaya karar verdik pansiyon sahibi bize bir arkadaşını ayarladı Old Goa’ya gitmek için. Old Goa’daki kilise ve arkeoloji müzesini gezerken feci bir kaşınma tuttu böceğin soktuğu yeri, ben de kaşıdım. Gün içinde ayağım yavaş yavaş şişmeye başladı ve nitekim en son fil ayağı gibi bir şey oldu, bileğim ortadan kayboldu ve yürürken ayağımı kıvıramadığımdan acı duymaya başladım. Yasemin’den antihistaminik bir ilaç aldım gün içinde pek bir etki yapmadı. Ama bu arada ateş halsizlik falan gibi hiçbir belirti yok sadece ayağım şiş o yüzden kötü bir şeye yormuyorum.

Palolem'e bizi, Anjuna'dan Old Goa'ya götüren taksici götürdü ekstra dan bir 1000 rupi alaraktan. Yolda Ponda diye bir kasabada durduk, pure vegetarian bir restoranda yemek yedik. Hemen yanımızda oturan 2 genç çocuk vardı menü de isimler hep hintçe olduğu için burada ne yememizi tavsiye ettiklerini sordum kendi yediklerinin aynısını ısmarlattılar bize de. Çocuklar mühendislik son sınıftaymışlar ve bir hostelde yaşıyorlarmış.

Yemekten sonra yandaki eczaneden ayağım için bir ilaç istedim, Caladryl verdi. Ayağımın kaşıntısı biraz azaldı. Akşam'a doğru Palolem'e ulaştık, pek bir kalabalık idi. Çağrı,Yasemin ve Nitsa kalacak yer bakmaya gittiler ben de eşyalara göz kulak olmak üzere bir kafeye çöreklendim kitap okudum, meyve suyu içtim.































Palolem'de dolphin trip, sunset trip, buterfly beach trip, gibisinden motorla denize açılarak yapılabilecek aktiviteler var. Biz Agonda'ya bir göz atmaya bunlarla gittik (450 rupi)
















Ertesi günü şişlik artmaya devam ettiği ve ayağım iyiden iyiye acımaya başladığı için önce fikir almak için Bora abiyi aradım, ulaşamayınca da doğrudan Agonda köyü doktorunun evine gittik.
Ortam itibariyle adamın bir doktor oranın da muayenehanesi olduğu konusunda absürd bir vaziyet vardı, hepimiz birbirimize bakıyorduk film gibiydi mekan. Tansyonuma baktı ve her böcek ısırmasına karşı yaptıklarını söylediği tetanos aşısını yaptı, antihistaminik bir ilaç yazdı 150 rupimi aldı ve gönderdi. Hindistan'a gelirken hiç aşı yaptırmamıştım buraya kısmetmiş. Doktorun maharetinden midir bilmiyorum, hemen ertesi günü ayağım iyileşme trendine girdi.




















Palolem’de kaldığımız pansiyonun (Kate's) yakınlarında bir Nepal giysileri satan bir dükkan vardı, önünden geçerken elinde gitarıyla oturmuş çekik gözlü tezgahtar arkadaşı gördüm, hem elbiselere, hem de adam ne çalıyor nasıl çalıyor diye bakıyorum. Nepallı Man Bahadur Tamang Nepal’da iş olmadığından buraya taşınmış 6-7 ay önce, bir elbise dükkanı açmış rengarenk Nepal kıyafetleri satıyor. Neyse ben de gitar çaldığımı söyleyince içeriye davet etti elinde 5 tane şarkının notaları ve akorları vardı bunları çalışıyormuş (Mrs.Robinson, No woman no cry, The Wall…gibi) bunları çalabilir misin dedi. Bir yarım saat oturduk şarkıları nasıl çaldığıma baktı. Çok hoşuna gitti. İlk defa bir Türkle karşılaştığını söyledi. 2 tane salaş pantolon alıp çıktım (200 rupi)

Ertesi gün önünden geçerken tekrar uğradım, Calico Skies – Paul McCartney şarkısını biliyor musun dedim, bilmiyordu gösterdim..ona hasta kaldı, akorlarını bir kağıda yazdı. O çalarken hoş bir gömlek çarptı gözüme kaç para bu dedim, sana hediye etmek isterim dedi. Ben dedim çok kibarsın ama ben parasını ödemek isterim 200 rupi aldı (maliyetiymiş). Nepal ürünleri rengarenk ve çok orijinal bunlara Türkiye’ye satmasını ve daha çok para kazanabileceğini söyledim. İçeriden ürünlerinin olduğu bir katalog CD getirdi Türkiye’ye dönünce bunları bir incele beraber iş yapalım diye söyledi. Vedalaştık.

Nitsalar o günü Palolem'de geçirmek istediler. Ben Agonda’ya gideceğim taksiye bindim (200 rupi). Agonda'da the Mahnamahnas diye hoş bir yerde kaldık. Agonda daha önce kaldığımız yerlere göre çok çok sakindi, çok hoşuma gitti. Bol bol kitap okudum, dinlendim. Burada deniz ve dalgalar harika idi. Sabahları erken ve akşamüstüleri bol bol yüzdüm.

Pazar akşamı 7 bucukta Canacona tren istasyonuna vardığımda, bekleşen felaket kalabalık bir çocuk ordusu vardı herhalde okul gezisinden falan dönüyorlardı. Çocuklar gelen ilk trene bindiler etraf sakinledi ben de oturacak bir yer buldum, 10 dakika sonra turist bir kız geldi oturdu. Israilli Şiran 3 bucuk aydır Hindistan ve Nepal’de dolaşıyormuş. Salı günü evine dönecekmiş artık. Baktık biletlere aynı kompartmandayız (kompartman 6 kişilik yataklı)

Israilli kiz pek konuşkan değildi ve hemen yattı kompartmana varınca. Kompartmanda Ingiltere’de doktora yapan Vikram’la tanıştım 2-3 saat sohbet ettik hindistan hakkında. Eğer bir gün Türkiye’ye gelirse aramasını söyledim kartımı verdim.

Sabah 8 gibi Bombay’a vardım, evinde kalacağım Servas ailesine gitmek için tren garından Thakurdwar’a taksiye bindim. 300-400 rupilik mesafeyi (sonradan öğreniyorum tabi) 1100 rupi tuttu diyerek turist kazığı atan taksici arkadaşlara buradan selam ederim.












Yanında kaldığım Servas ailesi tüccar bir aile idi. Vanilya, kaju, mücevherat alıp satıyorlardı .
15 yıldır Servas’a üye imişler.

Evde 2 tane hizmetçileri vardı bunlar 15-16 yaşlarında 2 erkek çocuktu. Birinin adı Çodu idi. Çodu aşağa çodu yukarı, çodu kumandayı getir, çodu yemek yap, çodu etrafı süpür, çodu köpeği gezdir, çodu masaj yap..

Çodu Baombay'a çok uzak bir köyden, köyünden kalkmış gelmiş, istese köyünde toprak sahibi olabilirmiş ama büyük şehire göç etmeyi tercih etmiş. Elinde sürekli oynadığı son model bir cep telefonu vardı. Hiç ingilizce konuşmuyordu.

Çodu ayakkabı namına bir şey giymemekle beraber, o tertemiz (!) ayak parmaklarını elleriyle karıştırmaya ve oynamaya bayılıyordu. Aynı ellerle yemeklerimizi de hazırlayıp pişiriyordu sağolsun.











Bombay'a vardığım sabah omlet yaptı bize, biz de ellerimizle bir güzel yedik evin oğlu Siddhart ile birlikte.

Siddhart'tan halk otobüsü ile 4 rupi ye şehir içinde ulaşımı sağlayabileceğimi öğrendim, evin yakınından geçen otobüs numaralarını not edip yola koyuldum.

İlk gün Bombay’a gelen herkesin mutlaka uğradığı ya da kaldığı Colaba’ya gittim. Gate of India'ya taraflarında yürüdüm, kitapçılara girdim çıktım. Her sokakta bulunan taze meyve suyu büfelerinden bol bol ananas, mango, kavun, mosambi, şeker kamışı içtim.















Hindistan'daki evsizleri ve sefaleti fotoğraflamaktan kendimi iyi hissetirtmediğinden mümkün olduğunca kaçındım ama aşağıdaki görüntü yaşanan durumu güzel anlatıyor. son model bir mercedes'in gölgesinde uyuyan bir evsiz.













Yolda yürürken bir sinagoga rastladım. İçeriyi bir kadın gezdirdi anlattığına göre Bombay'da 3 tane sinagog varmış. ikisi sefarad, biri aşkenaz sinagogu imiş. İçeride fotoğraf çekmek yasaktı. Her cuma akşamı bir gurup olurmuş mutlaka dua için.



















Akşamına evin oğlunun su topu antrenmanı vardı onunla havuza kadar yürüdüm, içeri sadece üyeler girebiliyormuş o yüzden eve döndüm, oradan eve yürürken yolda büyük bir yoga okuluna rastladım içeri daldım neler oluyor baktım sınıfların pencerelerinden. Ev sahibinin söylediğine göre Bombay’daki en önemli okullardan biriymiş.Yıllık üyelik 5000 rupi imiş. O gece ailecek evde yemek yedik, sohbet ettik.

Son sabah Mani Bhavan’a yürüdüm. Mani Bhavan, Gandhi’nin Bombay’da yaşarken kaldığı ev.
Giriş ücretsizdi. Gandhi nin otobiyografisini ve diğer yazdığı başka bir kitabı satıyorlardı müzenin girişinde.


























İp eğirmeyi sevdiğini öğrendim Gandhi’nin. Hatta ip eğirme makinesini geliştirme konusunda yaptığı buluş ile ödül almış Hindistanda. İp eğirdikçe kendisinin en fakirlere daha fazla yaklaştığını ve kendisini daha iyi hissettiği yazıyordu.

Gandhi'nin giyim kuşamının evrimi ile ilgili resimli bir tablo vardı. Sırayla çocukluğundan ölümüne kadar olan resimleri bir araya toplamışlar. Gençken fiyakalı ve sarıklı aksesuarlı giyinen Gandhi gittikçe azalan bir giyim kuşam sergilemiş. En sonunda da kendi diktiği bezi sarmalamış altına ve üstü çıplaktı, sade idi, kendi idi. 1-2 haftadır otobiyografisini okumakta olduğumdan müze daha bir anlamlı ve etkileyici geldi.

Gandhi'nin yaşamını resimlerle ve maketlerle anlatan bir sunum yapmışlar. Kitapta okuduklarımı ete kemiğe bürünmüş halde görmek hoşuma gitti. Dua etmeye giderken vurulduğu canlandırılmıştı bir makette, göz yaşlarımı tutamadım. Bu adamın hayatı dünyada barış ve doğruluk için bir ilham kaynağı idi. Hemen dışarıda sokaklarda korkunç bir kargaşa ve sefalet vardı, onun yaratmak istediği Hindistan bu muydu. Bu ev bana çok huzurlu geldi, 3 saat kadar kaldım..

Gandhijinin ölümünün ardından şu sözler yazılmış yanlış hatırlamıyorsam..

Lead me from the Unreal to the Real
from Darkness to Light
from Death to Immortality

Grant Central istasyonuna yürürken Gandhi Book Centre a rastladım, çok hoş kitapçıklar vardı Gandhi’nin yazdığı, ayrıca birkaç tane de yoga kitabı buldum hoş.

Yolda evsizler sokaklarda banyo oluyor, çamaşırlarını yıkıyor ve bariyerlerin üzerinde eşyalarını kurutorlardı.
















6 rupiye bir tren bileti aldım. Trenler çok komik, vagonların kapıları yok, herkes dışarı sarkıyor yolculukta, tepede pervaneler var serinletmek için, bir de kalkarkan işaret falan vermiyorlar zınk diye kalkıyo bindin bindin.

















Malaxmi semtinde Dhobi Gats ları görmeyi planlıyorum, Bombay a günde sadece 1bucuk saat su veriliyormuş. O yüzden Bombay’da çamaşır yıkamak için bir laundry şebekesi kurulmuş. Herkes çamaşırlarını mahallesindeki laundrylere bırakıyor, laundryler de bunları dhobi gatslarda yıkatıyor. 13 milyonluk şehrin çamaşırların yıkandığı havuzlar pek bir çamurlu suyla dolu idi, bilmem çamaşırlar nasıl temiz çıkıyor.













Dhobi Gatslardan dönerken ilk gelen trenin vagonlarından birine atladım. Tren uzaklaşırken az önce inmiş 2 tane kadın da bana dönerek “Reeriz reeriz” diye bir şeyler bağırdılar. İçeri bir baktım safi kadın var meğersem “Ladies, ladies” diyorlarmış, tren hafiften hızlanmaktaydı ama dedim başımızı belaya sokmayalım atladım trenden aşağı : )

Dönüşte Chatni Road istasyonunda inip döne dolaşa Thakurdwar’a ulaştım, yolda fantezi yapıp meyve sucu da bademli kaju’lu karışık bir kokteyl içtim 1 bucuk bardak, adam öyle hazırladı ölçüyü tutturamadı sanırım 50 rupi.










Times of India gazetesi binasının oralarada dolaştım, Plante M diye bir müzik mağazasından 2 tane Hint albümü aldım oraya bakan çocuğun tavsiyesi üzerine.

Yollarda her türlü hizmet vardı Bombay'da. Masor, berber, dişçi... Otobüs beklerken yanda birinin dişini çekiverdi dişçi sarıklı amca. Sonra hasta da, aynada baktı kendine sırıtarak güzel oldu mu diye dişsiz :)

























Aksam ev sahibi Ravindra ve esiyle Chowpati beach te yemek yedik gezinti yaptık. Vedalaştık.

3 yorum:

ssbb dedi ki...

Güzel bir gezi ve güzel bir yazı olmuş. Boraabin sana kurban olsun!

Elif RN dedi ki...

Sabi okumak cok keyifliydi. Baya ilginc ve carpici bir deneyim olsa gerek :) Canli yayinda dinlemek isterim, bize bekliyorum :)

Adsız dedi ki...

blog çok güzel olmuş resimlerlede ortamı süslemişsin. 3 ay goa da kaldım 2006 yılında. 2009 yılında kalıcı olarak goa ya gidiyorum. artık orda yaşıcam.inşl tekrar gelirsin ve denk geliriz.. kal sağlıcakla