12 Kasım 2013 Salı

Size tekrar Shalom diyorum Sabi Bey (8-11 Kasım 2013

1-2 ay evvel Pegasus'un bir kampanyasından faydalanıp 29 tl ye (tek yon) Adana'ya gidiş dönüş bilet aldık. İzmir-Adana ucağı 2 saat rõtar yaptı ama allahtan mesaj ile bildirdiler de bu süre içnde işte kalıp işlerimi bitirebildim. Devrim malesef havalimanına dogru yola erkenden cıktıgından orada takılmak durumunda kaldı. İlk gece Adana'da SERVAS ūyesi Besime'nin evinde kalacağız. Besime bir misafirlikte olduğundan bize tarif ettiği şehir merkezinde bir yemek yiyip takıldık. Bizi geceyarısını geçe Adana'nın hareketli bir sokagından aldılar 2 cocugu ve kocasıyla birlikte. Akşam kısa bir sohbet edip odamıza çekildik. Sabahleyin cömert bir kahvaltı ettik beraber. Araba kiralama şirketi saat 8 sularında SEYTUR arabayı apartmanın önüne kadar getirdi. Gunlugu 100 tl ye bir Renault Fluence kiraladık (otoban gecisleri sirkete ait) Tavsiye üzerine Antakya'da Rahibe Barbara'nın pansiyonunda kaldık.(60 tl/gece 2 kişi kahvaltısız) Kurtuluş caddesine çok yakın bir ara sokakta çok güzel bir iç bahçesi olan kiraladığı yanyana birkaç evi işletiyor. Enteresan bir şekilde pansiyon Havra (sinagog) Katolik Kilisesi ve Caminin tam ortasında bir yerde. İsimi falan yok pansiyonun yani oyle yoldan gecerken bulunamaz ancak telefonla irtibata gecebiliyorsunuz. Barbara 37 sene once Hataya gelmiş Almanya'dan. Hayatını müzik ile ibadete adamış. Bir ara Kudus'e yuruyerek gitmiş bir başka rahibe ile. Medeniyetler korosunun kurucularındanmış (youtube videolarına bakabilirsiniz hoş). Benden ibranice dua yada ilahiler öğrenmek istedi, gitarını getirdi beraber muzik yaptık. Çok sesli koro çalışıyorlarmış. Pöç Kasabı uzun çarşının içinde şans eseri önüme çıktı. Bir tepsi kebabı ve de ayran götürdüm (9,5tl) Son gece Adana'ya yakın olsun diye sans eseri Erdemli'de karşımıza çıkan Lamos Hotel'de kaldık. (220 tl/gece 2 kişi kahvaltılı) 5 yıldızlı otel oldugundan saunasından yararlandık. Otelin girişinde kaydımızı alan çocuk nufus kagıdımdan gorunce "size şalom diyorum" dedi laf arasında, ben de eyvallah dedim. Odamıza çıktık valizimizi taşıyan adama kaç para bahşiş vermek gerekir bilemedim (hiç böyle luks bi otelde kalmamıştım). Lobideki çocuk odaya telefon etti ertesi sabah uyandırma isteyip istemediğimizi sordu, sağol gerek yok dedik, internet şifresini aldık (lamosmersin33), sabah kahvaltımızı (sandvic ve cay) saat 5.30 da gonderecegini soyledi, son olarak ta "size tekrar Şalom diyorum Sabi Bey ve de iyi akşamlar" deyip kapattı :)

1 Nisan 2013 Pazartesi

İspanya (22-28 Mart)

Valencia'da birkaç tane gitar fabrikası olduğunu biliyordum, acaba oradan ucuza yeni güzel bir klasik gitar denk getirebilir miyim diye hep aklımda dolaşıyor idi, THY nin bir kampanyasını denk getirip 129 EURO'ya biletlerimizi aldık Devrim ile. Globalizasyonun dik alasi ile karşılaştık İstanbul-Valencia uçuşunda, Mersinde bir asker ile birlikte olan bir Valenciali kiz ile yanyana oturduk. Adam askeriyedeki isini birakamadigindan kiz ayda bir Mersin'e gidip geliyormuş. Kızın ailesi Valencia'ya yakın Cullera diye bir sayfiye yerinde restoran isletiyormuş o da Mersin'e taşınıp bir İspanyol lokantasi acmayi dusunuyormuş. Kız birkaç yıl evvel İstanbul'a tatile gittiğinde çocukla tanışmışlar, hangi dilde konuşuyorsunuz dedim Spanglish dedi. Cep telefonundaki resimlerden en son yapmayı denediği künefe'yi gösterdi. Hay bin globalizasyon deyip uçaktan indim. Valencia'da SERVAS üyesi Elena ve Antonio bizi misafir olarak kabul ettiler, şehir merkezine 15 dakika yürüyüş mesafesindeki evine ulaşmak için havalimanindan 3 ya da 5 numarali metroya binmemiz gerekiyor. Jesus duraginda iniyoruz evi bulmaya calisirken sans eseri Elena bizi yolda taniyor ve de eve goturuyor. Evde binbir cesit maske, kukla, muzik aletleri. Ogretmen olduklarindan her sene 2 ay yaz tatilleri oldugundan rahat rahat gezmisler. Elena gittigi yerlerde sivil toplum kuruluslarinda gonullu olarak calisiyormus. Bize bir yemek hazırladılar, sohbet ettik sonra kendimizi Valencia sokaklarina çıkardık. Portakal cicegi kokuyor heryer. Genis geniş bulvarlar, 4-5 seritli yollardan geçiyoruz sehir merkezine giderken. Her kose basinda da bir manav. Ertesi sabah Sabah kahvaltisini evde yapiyoruz Elena ile birlikte. Keci peyniri (Elena bunu seviyor) ve de koyun peyniri ( bu benim damak tadima daha uygun) domates zeytinyagi ve de cevizli ekmek yaninda da taze sıkılmıs portakal suyu. Gittiğimiz memleketlerdeki pazarları gezmeyi pek seviyoruz o yuzden Mercato central'e doğru yollandık, bildigimiz sebze-meyve hali, tabi dev gibi ve kapali bir alan. Öğleyin CAFE PILARES'te yemek yedik, masalar hep dolu idi isviçreli orta yaşlı bir çiftle aynı masaya sıkışıverdik, adam kayak hocasıymış. Akşam Elena ve Antonio bizi BODEGUILLA DEL GATO diye bir restorana götürdüler şehir merkezinde, yer bulacağımızdan şüphe ederekten yürümeye koyulduk. Şansımıza rezerve masalardan birini bize verdiler (sahipleri heralde geç kalmıştı). Bu yemekleri ısmarladılar : SALMOREJO (soğuk çorba üstüne haslanmış yumurta), ESGARRAET (valencia'ya özgüymüş biberli balıklı), SEPIA ENCEBOLLADA (güveçte kalamar gibi), PUERROS EN VINEGRETA (pırasa yemeği), BRAVAS (harika bir fırında patates sarımsak soslu). Şarap olarak ta MATARROMERA CRIANZA içtik bir şişe, herşey çok leziz idi. 65 EURO hesap geldi 4 kişi için, fazla bahşiş bırakmaya gerek yok dedi Elena iyi kazanıyorlamış. Pazar günü Devrim ben yola çıkmak istiyorum artık diye depreşti, araba kiraladık 1200 km yol gittik, bir tek kez bile korna çalan olmadı. Böyle medeniyetin ve toleransın önünde şapka çıkartırım. (İzmir'e döndüğüm ilk günü tatsız bir olayla karşılaştım sabah işe gelirken, bir kamyon ve araba gözümün önünde birbirlerini sıkıştırdılar, arabadaki hışımla kamyonun şöför mahaline tırmandı, kamyon şöförü demir bir sopa çıkardı adam içeri girmesin ve de saldırmasın diye). İspanya'da yollar çok düzgün, işaretlemeler de hiç fena değil. Çok zorlanmadan yolumuzu bulduk. TOLEDO'ya giderken ilk durak ALARCON diye bir köyde durduk (Elena ve Antonio'nun önerisi üzerine). Lonely Planet'ta Alarcon'da La Cabana de Alarcon diye bir restoranı öneriyordu. Bizi bir sürpriz bekliyordu bu şık restoranda. Saat 5 sularıydı mutfakları kapanmıştı ya da kapanmak üzereydi (sanırım akşam 8 de tekrar açacaktı). Restoranın arkasına doğru ilerledik ki göndere çekilmiş İspanyol ve de Türk bayrağı dalgalanıyor bahçesinde. Dedik bu ne ? Sahibi Türkiye aşığı çıktı, her yıl İstanbul'da özel bir takı koleksiyonu yaptırtıyormuş sonra da alıp İspanya'nın turistik yerlerinde satıyormuş. Türkler şöyle zeki şöyle çalışkan diye yere göğe sığdıramadı. Aç kalmayalım diye 2 tane jambonlu sandviç,bir salata bir de şarap verdi, yedik içtik fazla bir para da tutmadı.

2 Ocak 2013 Çarşamba

Chios (29-30 Aralık 2012)

Son birkac aydir Sakız adasına gitmek istiyorduk ancak ya meteoroloji yağmurlu gosteriyordu ya da o haftasonu bir işimiz çıkıyordu. Adaya gitmek yılın sonuna kısmetmiş. Cuma akşamı bize tavsiye edilen Chios Rooms u arayıp 1 gecelik rezervasyonumuzu yaptık (toplam 25 EURO kahvaltısız). Cumartesi sabah 7.15 İzmir-Çeşme otobüsüne binip saat 9.30 daki feribota yetişmeyi planladık. Saat 7.05 te Uckuyular otobus garajina geldigimizde bizi bir surpriz bekliyordu, otobus doluymus ! Sofore ve de muavinlere Cesme'den vapura yetismeye calistigimizi durumun acil oldugunu, ne kadar dil doktuysem de anlatamadim, ne ayakta, ne yerde (ne de bagajda :) oturarak bizi almadilar. Ben de bir sonraki otobusu beklemenin (45 dakika sonra) çok riskli oldugundan dolayi otoban girisine kadar yuruyup otostop şansımızı denemeyi onerdim. Devrim'le garajdan cikip 300-400 metre ilerdeki otoyol girisine dogru yuruduk basladik otostopa, saat sabah 7.20 /7.30. Devrim'in keyfi yerinde bense biraz gerilmistim. İlk duran araba Efes'e gidiyordu, bir sonraki havalimanına, bir türlü çeşme yönüne giden araba durmadi. En sonunda Narlıdere'ye giden bir çift durdu, biz de en azından otoyol gişelerine yaklaşırsak Çeşmeye otostop bulma şansımızın artacağını düşünerekten arabaya atladık. Çift bizi gişelere yakın yerde bırakacağına Narlıdere sapağından çıkıp narlıdere otoban girişinde bıraktı. Buraya gelmekle şansımız iyice azaldı ve de ben mızmızlanmaya başladım. Buradan Sakız feribotuna binecek birinin gecme olasılığının 100 (kişi) bölü 4milyon (izmirin nufusu) olduğunu bile söyledim (aslında çok çok daha az). Devrim de tamam işte hala IMKANSIZ DEĞİL dedi. 2 dakika sonra yaşlı bir çift durdu, biz Sakız'a gitmek üzere Çeşme'ye gittiğimizi söyledik, meğersem onlar da Çeşme'ye gidiyorlarmış hem de SAKIZ'a gitmek üzere !!! Mehmet ve Roula 65 lerinde bir cift, 6 ay Turkiye'de 6 ay Yunanistan'da yaşıyorlarmış. Türkiye'de oturma izni almak cok pahalı olduğundan 3 ayda bir ülkeye giris cikis yapmak zorundaymış Roula, o yuzden Sakiz a gidip geliyorlarmis zaman zaman. Yolda Turkiye ve halleri konusunda atesli konusmalar yapti Mehmet, hatta zaman zaman ellerini direksyondan cekip bize donerek, allahtan Roula sakin ol Mehmet italyanlar gibi ellerini sallama gibi uyarilarda bulundu da direksyon basina donuyordu. Sakiz feribot biletlerini alacagimiz Erturk Lines yazihanesine kadar geldik, gidis gelis 20 EURO odedik adambasi. Ben feribot bileti icin sira beklerken, Devrim carsi icinden doviz alip geldi. Limanda bir kalabalik bir hareket, "garc pulu" muzu alip feribota atladik. Ben soguk oldugundan iceride oturmak istedim, Devrim bir sure sonra disari cikip hava alalim dedi. Feribotun fazla ruzgar almayan bir yanina oturmustuk ki bizim olduğumuz tarafta yunuslar belirdi. Herkes feribotun sol yanına geldi büyük bir heyecanla atlayan zıplayan adeta bize şov yapan yunusları izliyoruz. Ben içimden hassiktir diyorum bu ne güzel şey, mucize gibi.